Siyasilerimizin Ülkemiz için koydukları hedefleri gördükçe heyecanlanmamak elde değil. -“Cumhuriyetimizin 100. yılında, dünyanın ilk 10 ekonomisi arasına gireceğiz.” -“2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hacmine ulaşacağız.” Bu
hedefleri elbette iyi niyetli, ülkesini daima ileride görmek isteyen
düşünceler olarak değerlendirmek gerekir. Ayrıca liderlerin daima iyi ve
büyük hedefler koyarak, motivasyon sağlamaya çalışmaları da yanlış
olmayan bir durumdur.
- Kendi değerlerimize bağlılık ve etik eğitimi.
- Matematik ve Fen - teknoloji eğitimi,
- Yabancı dil eğitimi
- Teknoloji okur yazarlığı
Ancak
bu hedeflerin ne denli gerçekçi olup olmadığını da sorgulamak gerekir.
Çünkü hedefler gerçeğin biraz ilerisinde olabilir. Ama imkansıza yakın
olursa, bu göz boyama ya da kandırmayla ifade edilebilir. Bugün
2023’e 10 yıl var. Ben ekonomist değilim, öyle karışık rakamlarla
durumu ifade etmeye çalışmayacağım. Zaten becerebilsem de bu ifadeleri
anlayabilen çok az oluyor. Şöyle bir sokak gözüyle bakıldığında, bu
hedeflerin gerçekleşmesi, şimdiki gidişatla imkansız gibi görülüyor.
Mesela Türkiye yılda yüzde 10 büyüse (ki bu imkansız),10 yılda yüzde 100
büyümüş olur. Bu performans, 132 milyar dolar ihracatı olan ülkemizi,
bu günün değerleriyle 500 milyar dolarlık ihracat hacmine ulaştırabilir
mi? Maalesef... Bu
günkü 17. büyük ekonomimiz, belki 16. veya 15. ekonomiye ulaşabilir.
Kimleri geride bırakabiliriz? Belki bir basamak önümüzdeki Endonezya’yı
15.Güney Kore’yi geçeceğimizi pek sanmam ama 14. İspanya ve 13. Meksika’
yı geride bırakabiliriz. Bana göre bu bile çok önemli bir başarı
sayılmalıdır.10 yılda ihracatımızı iki katına çıkarmak müthiş bir başarı
sayılmalıdır. 10. EKONOMİ HAYALİ EĞİTİMLE GERÇEKLEŞEBİLİR Bir
kere Türkiye dinamikleri bu ekonomiye ulaşmamız için yeterli
olmayabilir. Dış dinamikleri de kullanabilmeliyiz. Üreten ve dünyada
rekabet edebilen insanlar yetiştirmeliyiz. 25 milyon genç insanımız var. İyi eğitirsek avantaj, eğitemezsek büyük bir dezavantaj olabilirler. Bu gençlerin eğitiminde şu unsurlara çok önem vermeliyiz; Her
yıl açıklanan dünyanın en büyük 10 firması listesine bakıldığında, ilk
10’da en az 6-7 tane bilişim ve teknoloji firmasının yer aldığı görülür. Yine
dünyanın en büyük ekonomilerine bakıldığında, ilk sıralarda ABD, Çin.
Japonya ve Almanya gibi teknoloji üreten ve ihraç eden ülkeler yer
alıyor. Bunların
anlamı şu, teknoloji üretip satabilecek kabiliyetleri artırmak ve dünya
ile rekabet edebilecek hale getirmek gerekiyor. Bunun için eğitim alt
yapımızı buna uygun dizayn etmeliyiz. Şu ana kadar bunda pek başarılı
olduğumuzu söylemek maalesef mümkün değil. Eğitimde alınan kararlarda
bir devamlılık yok. Biri yeni bir sistem getiriyor, bir diğeri onu
kaldırıp başka bir sistem uyguluyor. Bunlar yapılırken yeterli derecede
araştırma ve inceleme yapılmıyor. Cumhuriyet
tarihinde iş başına gelen 61 hükümette 77 Milli Eğitim Bakanı’ nın
görev yaptığını söylersek, ne demek istediğimizin daha iyi
anlaşılacağını sanıyorum. Ülkemizde
yıllardır bir sınavlardır tutturuldu gidiyor. İlk ve orta okul
eğitiminin tümü,lise giriş sınavlarına;lise eğitimi de üniversite
sınavlarına odaklandı.Eğitim teğet geçilip öğretime odaklanıldı.
Hormonlu sınav başarılarıyla da kendimizi kandırıp durduk. Biz içeride birimizle yarışırken, dünya ile yarışmayı unuttuk. 2003’den beri yapılan PISA
sınav sonuçları, gerçeği dört yılda bir yüzümüze vurdu. Matematik ve
Fen’de gerisiniz, dedi. Hatta Türkçe’ de de gerisiniz, çocuklarınız
kendi dilinden okuduklarını anlamakta güçlük çekiyor, dediler. Düşünün,
Türkçe’ den okuduğunu anlayabilenlerin oranı yüzde 4.İşin vahametini
yine anlayamadık. SBS birincileriyle avunduk, oyalandık. 2013
PISA sonuçları gerçeği bir kez daha yüzümüze vurdu.65 OECD ülkesi
arasında bizim 15-16 yaşındaki öğrencilerimiz Matematik’ te 44.,Fen’den
de 43. olabildiler. Türkçe’ den ise ancak 42. olabildiler. Diyelim ki,bu PISA bize taktı.Not vermiyor.Ağzımızla kuş tutsak geçirmeyecek. Yine 4 yılda bir yapılan Uluslar arası Fen ve Matematik Çalışması (Trends in International Mathematics and Science Study-TIMSS)
sonuçları da PISA ile paralellik taşıyor. Bu çalışma 4.-8. sınıf
öğrencilerini kapsıyor. En son 2011’de yapılmıştı. Türkiye 50 ülke
arasında Matematikte 35.Fen’de ise 36. olabildi. Bunlar da mı bize taktı? Bu
sınavlarda ilk sıraları alanlara bakıldığında Singapur, Güney Kore,
Japonya, Hong Kong, İngiltere, ABD ve Almanya gibi teknoloji üreten ve
ihraç eden ülkeler olduğu görülüyor. Bu
da bize ülke ekonomisiyle eğitimin; matematik ve fen eğitimiyle
teknoloji üretmenin ve ihraç etmenin ilişkisini açık bir şekilde
gösteriyor. Bu
yüzden üstte, bu gün dünyanın 15. ekonomisi olan Güney Kore i geçmemiz
zor ama 14. ve 13. olan İspanya ve Meksika’ yı geçebiliriz, dedim. Çünkü
Güney Kore 2013 verilerine göre 435 milyar dolar olan ihracatının 122
milyar dolarını teknoloji ihraç ederek elde ediyor. Türkiye’ nin ise
toplam 132 milyar dolarlık ihracatı içerisinde teknoloji ihraç ederek
elde ettiği miktar sadece 1.9 milyar dolar. Bu yüzden biz Güney Kore’ yi
geçemeyiz. Güney
Kore eğitim problemini çözdüğü için, matematik ve Fen- teknoloji
eğitimini küçük yaşlardan itibaren sistemli bir şekilde okullarına
yerleştirebildiği için hem uluslar arası sınavlarda, hem de ihracatta
bizim önümüzde yer almaktadır. Bırakalım
uluslararası sınavları, biz kendi yaptığımız sınavları bile doğru
okuyamıyoruz. Son yıllarda yapılan üniversite giriş sınavlarına bakacak
olursak, toplam 1 milyon 900 bin öğrenciden 1 milyon 200 bininin Fen
bilgisi sorularından 5 tane doğru yapamadığı görülür. Matematikten de
850 bin öğrencinin 5 tane soruyu bile doğru yapamadığını görüyoruz. Durum bu. Bu
yüzden 1.9 milyar dolarlık teknoloji ihraç edip,22 milyar dolarlık
ithalat yapıyoruz. Dünya ihracat liginde 32.sırada, ithalat liginde 20.
sıradayız. Bunları yazarken Devlet Bakanı Sn. Ali Babacan’ ın aylar önce, bir gazetede okuduğum şu demecini hatırlatmadan geçemiyorum: “Dünyada,
okumuşluk ortalaması 6 yıl olup da, kişi başına düşen yıllık geliri 10
bin doların üzerinde olan bizden başka bir ülke yoktur.” İfade yaklaşık böyleydi. Sonuç
olarak, bütün süreçleriyle eğitim sistemini yeniden revize etmenin
zamanı geçiyor. Endüstri çağına bile adapte edilememiş bir anlayışla,
bilişim çağının insanlarını yetiştiremeyiz. Hepimiz ön yargılarımızı ve
eğitimle ilgile kişisel veya gurupsal çıkarlarımızı bir tarafa bırakıp
ulusal, uzlaşıcı, katılımcı ve realist bir sistemde uzlaşmalıyız. Kısaca, Mevlana Hazretleri’ nin dediği gibi, dünün güneşiyle, bu günün çamaşırını kurutamayız. Şubat 2014 KAYNAK: Talip Emiroğlu |